TİS Hakkında: Emekçileri ve Toplumu Güçlendirecek Politikalar Geliştirilmelidir

Memur ve memur emeklilerinin önümüzdeki iki yıl boyunca maaşlarına yapılacak zammın belirlendiğin toplu sözleşme görüşmelerine başlanmıştır. Bu kapsamda biz İlke-Sen olarak kamu çalışanlarının grev hakkından yoksun bırakıldığı toplu görüşme süreçlerinin kabul edilemez olduğunu tekrar vurguluyoruz. Grev hakkı toplu görüşme sürecinin doğal bir parçasıdır. Bu hak olmadan yapılan görüşmeler bir tiyatrodan ibarettir. Adil ve sağlıklı bir toplu sözleşme süreci için öncelikle kamu çalışanlarının grev hakkı teminat altına alınmalıdır.

Bu bağlamda, tüm emekçilerin ve işsizlerin bir bütünü teşkil ettiğini ve bölünemeyeceğini yeniden hatırlatıyoruz. Toplu sözleşme görüşmelerinin yalnızca kamu çalışanları için yürütülmesi doğru değildir. Kamu çalışanlarının yanında, başta işsizler, asgari ücretliler ve taşeron işçiler olmak üzere müzakerelerin tüm emekçiler için yürütülmesi gerekmektedir. Emekçilerin çeşitli sun’i sınırlarla birbirinden ayrılması özelde emekçileri genelde toplumu zayıflatmaktan başka bir amaca hizmet etmemektedir.

Yoksulluk sınırının 5000, açlık sınırının 1500 olduğu bir vasatta hiçbir aile yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkûm edilemez. Sadece zam pazarlığına indirgenen ve ondan da adil bir sonuç çıkarmak istemeyenler için toplu görüşmelere ilişkin ekonomik bağlamdaki kırmızıçizgimiz budur. Müzakerelerde bu ölçüt esas alınmalıdır.

Yaşadığımız günlerin en önemli gündemi olağanüstü hal rejimi ve başta kamu personelleri olmak üzere tüm yurtta yarattığı geniş mağduriyetlerdir. OHAL KHK’ları kullanılarak şimdiye dek on binlerce kamu personeli savunmaları bile alınmadan ihraç edilmiştir. Bütün adalet mekanizmaları bertaraf edilerek yargısız infazlardan oluşan bir süreç yürütülmekte ve kamu personelleri rızıklarıyla imtihan edilmeye çalışılmaktadır. Çalışanlar kendilerini ifade etme imkânı tanınmadan görevlerinden ihraç edilmekte ve sivil bir ölüme mahkûm edilmektedir.

OHAL ve KHK’larla oluşturulan korku düzeni özelde bütün kamu personellerinin genelde tüm toplumun üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılmaktadır. Bu korku iklimiyle insanların düşünce ve inançlarını ifade etmeleri engellenmektedir. Korkarak susmak gibi korkutarak yönetmeye çalışmak da tüm toplumumuzu dipsiz bir kuyuya sürüklemektedir. Bu korku ikliminin dağıtılması, OHAL’in kaldırılması ve KHK’larla ihraç edilmesine rağmen kendisine somut bir suç isnat edilemeyen ve adil bir yargısal bir süreç sonucunda suçlu bulunmayan tüm kamu personellerinin görevine iade edilmesi gerekmektedir.

Siyasi süreçle paralel olarak hem milli eğitim camiasında hem de üniversitelerde artış gösteren baskı, yıldırma ve mobbing politikaları ivedilikle sona erdirilmelidir. Özellikle en çok üyeye sahip olan sendika konfederasyonunun yöneticileri tarafından uygulanan baskılar belirginlik kazanmıştır. Bu baskıların dindirilmesi için gereken adımlar hızla atılmalıdır.

Siyasi iktidar tarafından yıllardır sistematik bir şekilde uygulanan neoliberal ve kapitalist ekonomik politikalar gücün merkezileştirilmesine yönelik çabalarla birleşerek kamu personelleri için güvencesizleştirme şeklinde görünüm kazanmakta, tüm kamu personellerinin baskı altına alındığı ve itiraz edemez pozisyona çekildiği otoriter bir düzenin oluşturulması için seferber edilmektedir.

İlke-Sen olarak her ne şekilde olursa olsun özelde kamu personellerinin, genelde tüm emekçilerin güvencesizleştirilmesinin kabul edilemez olduğunu vurguluyoruz. Bu güvencesizleştirme süreçleri hem emekçileri siyaseten baskı altına almak hem de ekonomik olarak kamçılamak bakımlarından reddedilmelidir. Taşeron işçilik, 4-C ve üniversitelerde uygulanan 50-d gibi kölelik pozisyonları iptal edilmelidir. Üniversitelerde başta ÖYP’li araştırma görevlileri için geliştirilen güvencesizleştirme süreçlerinden vazgeçilmelidir.

Özellikle hastanelerde çalışan sağlık emekçilerinin mesai yükü, yeterli personel alımı ile hafifletilmelidir. Gayri insani koşullarda yerine getirilen nöbet yükümlülükleri sağlık çalışanlarının bütün aile hayatını, sosyal ilişkilerini son derece olumsuz etkilemektedir. Bu problem acilen çözülmelidir.

Asgari ücretin değil hakça üretim süreçlerinin ardından ikame edilecek hakça bölüşüm-adil paylaşım anlayışının egemen olduğu bir düzen inşa edilmelidir.

Kamu personeli alımına ilişkin tüm süreçlerin üzerinde çok büyük bir şaibe bulutu bulunmaktadır. Toplumumuz bu alımlarda torpil, imtiyaz ve kayırmacılığın tek geçer akçe olduğu konusunda hemfikirdir. Kamu personeli alımı rejiminin bu gibi şaibelere kapıyı kapatacak tamamen nesnel yöntemler üzerinden ve liyakatin esas alınarak yeniden kurulması ertelenemez bir sorumluluktur. Kamu çalışanlığı toplumun tüm kesimlerine sonuna kadar açılmalı ve yalnızca ehliyet ve liyakati merkez almalıdır.

Eğitimin resmi ideolojiyi yaymak ve endoktrinasyon için kullanıldığı zorunlu eğitim modelinden vazgeçilmelidir. Anadilde eğitimi serbest kılan ve kimseyi zorla belirli kalıplara dökme amacına matuf olmayan bir eğitim modeli hayata geçirilmelidir. Eğitim öğrencileri ideolojik bir kalıba dökmek için değil öğrenmeyi öğretmek üzerine kurgulanmalıdır ve merkezine eleştirel düşünceyi almalıdır.

Ülkemiz birbiri ardına yaşanan krizlerle çalkalanmakta ve çok zor günleri geride bırakmaktadır. Tüm bu zorlukların aşılmasının yolu gücü tek bir merkezde biriktirerek geri kalan bütün kesimleri güçsüzleştirmek değildir. Aksine, güçlü bir toplum tüm krizlere karşı daha direngen ve tüm tehlikelere karşı daha dayanıklı olacaktır.

İlke-Sen olarak gücün merkezileştirildiği süreçlere karşı toplumun güçlendirildiği politikaların, her geçen gün uzaklaşılan adalet ikliminin, kula kulluğu reddedip engelleyecek sosyal adalet uygulamalarının arayışçısı ve takipçileri olacağımızı bu vesile ile bir kez daha ilan ediyoruz.

Şüphesiz ki Allah adaleti ve iyiliği emreder, fenalık ve azgınlığı yasaklar!

EĞİTİM İLKE-SEN & SAĞLIK İLKE-SEN YÖNETİM KURULLARI

 

Bir yanıt yazın