Covid-19 Salgını İle Mücadele: Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Sorunlar ve Talepler

Bir Aile Hekimi arkadaşımızın Covid-19 Salgını ile mücadelede sürecindeki gözlem ve değerlendirmelerini ilginize sunuyoruz.

Birinci basamakta biz neler yaşadık?

Resmî ilk vakadan hemen sonraki hafta sonu önceden biraz bilgi sahibi olsak da ciddi biçimde “Bu virüs nasıl bulaşır, nasıl önlem almak gerekir, ayrışmamış bütün hastaların genel ilk başvuru yeri olan birinci basamakta, aile hekimliğinde nasıl bir düzenleme ve önlemler almalıyız?” konularını çalışmakla geçti.

Özellikle ilk 2-3 hafta bu konu hakkında ne kadar çok okuma yaptığımı, diğer ülkelerin mücadele yöntemleri, korunma pratiklerini okuyarak geçirdiğimi hatırlıyorum. Bu şekilde okuma yapan arkadaşlarla birlikte İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) sanal ortamında Aile Hekimliği için bir çalışma modeli ortaya çıkarmaya çalıştık. Nerede, hangi durumda, hangi Kişisel Koruyucu Ekipman (KKE) kullanılacak; triaj nerede, nasıl işleyecek; bunlara yönelik birer model, algoritma oluşturmuştuk pazartesi için. Ve o hafta sonu eksik olan KKE temin etmeye çalıştık. Tabii daha ilk haftada karaborsaya düşmüştü, maske ve dezenfektanları normalde aldığımızın on katı fiyata aldık maalesef. Birinci basamak için bir salgınla mücadele modeli, algoritmaları oluşturmak aslında “Her şeyi devletten beklememek lazım.” dediğim kısımdı benim için de; sadece memur değil birer bilim insanı olduğumuzun, bilimsel verileri kullanarak, inisiyatif alarak kendimize birinci basamakta salgınla mücadele modeli geliştirmek de bu açıdan görevimizdi.

Tabii sahada Sağlık Bakanlığından resmi yazı olmadan bu algoritmaları uygulamaktan çekinen bir kesim de oldu. Ancak Sağlık Bakanlığımızın Aile Hekimliği sistemi için salgınla mücadelede çalışma algoritması düzenleyip resmî yazıyla göndermesi bir ayı buldu ve bu gelen çalışma düzeni, triaj modeli bizim salgının ilk başında oluşturduğumuzun yaklaşık aynısıydı. Salgınla mücadelede ön saflarda yer alsak da ne yazık ki bir ay gecikmeli hatırlanmış olduk.

Koruyucu ekipman sıkıntısı yaşıyoruz!

Yine koruyucu ekipman noktasında da üvey evlat olarak görülmeye devam ediyoruz. Salgının yoğun olduğu bölgelerde birebir hasta gören, gerektiğinde yakından hasta muayene eden sağlık çalışanları olarak bize verilen N95/FFP2 koruyucu maske sayısı bir buçuk ayda sadece 7 (yedi) idi. Maske satımlarının yasaklanmasından önce kendimiz almasaydık ve çeşitli STK’lardan destek görmeseydik şu anda elimizde koruyucu maskemiz olmayacaktı. Ama bu tamamen devletin, Sağlık Bakanlığının görevi idi; onun adına sahada sağlık hizmeti veren çalışanlarına koruyucu ekipman temin etmek… Ülkede bu ekipmanın hiç olmaması ya da üretilemiyor olması belki biraz anlaşılır kılardı verilmemesini ama ülkede üretilen ekipmanların başka ülkelere satıldığını veya hibe edildiğini duyup, görüyorken bize verilmemesine ne diyeceğimizi bilemiyoruz şaşkınlık ve üzüntüden. Ve en son N95 yerine Çin malı, yanında Türkçe veya İngilizce hiçbir açıklaması olmayan maskelerin gönderilmesi çok hayal kırıklığı yarattı. Şu anda elimizde olan maskeleri çeşitli yerli yabancı enfeksiyon hastalıkları uzmanları, maske konusunda uzman olanların önerilerine göre çeşitli yöntemlerle tekrar dönüşümlü kullanarak idare etmeye çalışıyoruz. Ve her gün bir meslektaşımızın Covi-19 pozitif olduğunu, bir meslektaşımızın bu nedenle vefat ettiği haberini alıyor, üzülüyoruz. Bu endişeyle çalışmaya devam ediyoruz.

Sağlık çalışanları iki kat maaş almayacak!

Sağlık çalışanlarına tavandan performans verilerek yapılan Covid-19 ödemelerinde ise sağlık çalışanları arasında ciddi bir ayrımcılık yapılıyor. Sadece pandemi hastanesinde ve sadece doktor ve hemşirelere veriliyor; diğer hastaneler, aile sağlığı merkezleri ve pandemi hastanesinde çalışan diğer yardımcı personeller de bu salgınla mücadelenin önemli bir parçası olmasına rağmen bunun dışında tutuluyor. Dahası böyle bir ek ödeme düşünülmemesi bir yana böyle bir salgında bebek, çocuk, aşı izlemlerde performans kesintisinin devam ediyor olması da yine birinci basamağın şartlarının, sorunlarının çok gözetilmediğinin bir göstergesi olmuştur. Birçok aile salgında enfeksiyon kapma endişesi ile bebek ve çocuklarını ASM’lere getirmek istemiyor. Bu konuda aynı nedenle biz de çok ısrarcı olamıyoruz.

Salgın döneminde göçmenlerin durumu nasıl?

Covid-19 salgınıyla birlikte ben de aile hekimi olarak çalıştığım görevde yoğun bir döneme girdim. O yüzden sınırda bekleyen ve sınırdan geriye dönmek zorunda kalan temel barınma ve beslenme ihtiyaçlarından yoksun olan göçmen grubuyla birebir çalışma imkanım olmadı. Salgından korunmak amaçlı  “Evde kalın!” denen bir dönemde kalacak bir evi olmamak başlı başına büyük bir risk faktörü oluyor. Enfeksiyon hastalıklarıyla vücudun mücadelesinde, immün sistemin direnci önemli bir faktör iken hem barınaktan hem de yiyecekten yoksun olmak göçmenler için salgın açısından ciddi riskler doğuruyor.

Bu yıl yapılan düzenlemelerle Suriyeli göçmenlerin kayıtlı oldukları iller dışında sağlık hizmeti alamayacak olmaları da herhangi bir hastalık durumunda sağlık hizmetini de alamamaları anlamına geliyor, bu çok ciddi riskler getiriyor göçmenlerin sağlığı için. Salgın şartlarında ülkemizde bulunan bütün kayıtlı ve kayıtsız göçmenlerin temel barınma ve gıda ihtiyacının karşılanması ve kayıtlı il kısıtlaması getirilmeden bulundukları illerde sağlık hizmetlerinden faydalanmaları acil olarak sağlanmalıdır.

Benim çalıştığım Aile Sağlığı Merkezine kayıtlı çok sayıda Suriyeli göçmen var. Onlar için salgınla ilgili bilgilendirme broşürlerinden Arapça olarak ASM merkezinin kapılarına ve panolarına astık. Ve kayıt durumuna bakmadan gelen göçmen hastalarımıza sağlık hizmeti vermeye devam ediyoruz. Bize kayıtlı Suriyeli göçmenler arasında Covid-19 tanısı alıp takip ettiğim hastalarım olmadı. Genel olarak gözlemlediğim evde kalıp kendilerini korumaya çalışıyorlar, bu konuda çok uyumlu gidiyorlar.

İşçiler risk altında!

Yine çalışan işçi kesimi de, işe devam ediyor oluşları ve işverenler için salgın konusunda gerekli önlemleri almak konusunda yeterince yaptırımların olmayışı ile salgından en çok etkilenen gruplardan biri oldu. Esenyurt, Esenler, Bağcılar gibi genel olarak işçi kesiminin yoğun olduğu yerlerin salgının da en sıcak olduğu yerler olması şaşırtıcı bir durum değil. Bu bölgelerin nüfusu kalabalık ve sıkışık alanlarda olması da “Evde kal!” uyarılarının sokağa çok yansımaması ve enfeksiyonun hızla yayılmasında başka bir etken oldu.

Sağlık çalışanları olarak temel sorunlarımızı özetleyecek olursam;

Birinci basamağa, aile hekimlerine yönelik ciddi bir ayrımcılık var; hem ek ödeme ve performans kesintileri anlamında, hem de koruyucu ekipman temini konusunda birebir hasta bakıp muayeneler ettiğimiz halde koruyucu maske verilmiyor, bu çok ciddi bir sıkıntımızdır.

Diğer temel bir sorun, birinci basmakta salgınım durdurulmasında önemli bir yöntem olan filyasyonu gerçekleştirenler olarak bizlerin birebir her iş gününde Covid-19’lu hasta gören temaslılar olarak tarama geçirmemiş olmamız. Prof. Dr Mehmet Ceyhan hoca sağlık çalışanlarına haftada bir dönüşümlü PCR/Antikor testi yapılması gerektiğini söylüyor. Aynı ASM’de Covid-19 pozitif çıkan çalışanlar olduğunda bile geri kalan sağlık çalışanlarının dahî tarama testine tabii tutulmamasının açıklanacak bir tarafı yoktur herhalde. Sağlık çalışanların taranmadığı bir durumda filyasyonun iyi olduğundan söz etmek mümkün değil. Tarama yapılmamasının iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi vaka sayısını çok fazla arttırmasından yaşanan bir endişe ve artan vakalarla beraber işten çekilecek olan çalışanlarla sağlık hizmetinin ciddi kesintiye uğramasından duyulan korku. Bu yaklaşımın yerine gerekli koruyucu ekipman sağlanarak ve rutin bir tarama programıyla hem biz sağlık çalışanlarının enfeksiyondan korunması ve sağlıklı biçimde hizmetlerinin devamı sağlanmış olur, hem de sağlık merkezleri kaynaklı bulaşların önüne geçilmesi sağlanır. Bu konuyu birinci basamak sağlık çalışanları olarak Bakanlığımızın dikkate almasını bekliyoruz.

Özellikli izlem listeleriyle sürece dahil edildik, aile hekimlerinin filyasyona katılması kıymetli. Ancak listelerin iyi düzenlenmediğini gördük. 14 günden uzun süren izlemler mevcut. Bütün negatif vakalara rapor verilmesi gerekliliği, pozitif vakalara iş kazası tutanağı tutulması  gibi karara bağlanmamış  konularda sistemin taşıdığı boşlukları gördük ve hastalardan gelen tepkileri 1. basamak hekimleri yüklenmek durumunda kaldı.

Fedakârlık söylemi ile sağlık çalışanlarının hakları gasp edilemez!

Sağlıkçı olmanın manevi yanının öne çıkarılması da karşılaşılan eksiklikler karşısında fedakârlık gösterilmesi gerektiği alt metnini taşıyordu. Oysa hepimizin profesyonel meslekler yaptığı, dolayısıyla KKE konusunda ya da maaşlarımızın kesintiye uğramaması gerektiği konusundaki taleplerimizin en tabii hakkımız olduğu gözden kaçırıldı. Bunları dile getirmenin kıymet biçilen fedakârlık haliyle örtüşmediği ve neredeyse ayıplandığı bir atmosfer yaşadık ister istemez. Yine de özverili şekilde sorumluluk alarak katkı sunmaya devam edeceğiz.

 

 

 

Bir yanıt yazın